Herkese yeniden merhaba:) Sırada ki gezi yazımızın konusu bir çok kişinin merak ettiği bir
çok aşk filmlerinin simgesi haline gelen güzel ülkenin güzel şehri Paris.
Yurt dışında eğitim
için bulunduğum süre boyunca aklımın bir köşesinde hep Fransa'nın başkenti ve romantizm
kokan şehirlerinden biri olan Paris'e gitmek vardı. İlk bulduğum fırsatta da
Fransa'ya gitmek için uçak biletimi aldım. Sırt çantamı koluma takıp
hava alanına doğru yola koyuldum. Gitmeden önce aklımda bin bir türlü güzel
düşünceler vardı. Bir çok insanın hayranlıkla bahsettiği ve filmlerde gördüğüm büyülü
şehre gitmeme az kalmıştı.
Uçaktan iner
inmez otelime ulaşmak için metroya doğru yola koyuldum. Paris inanılmaz bir
metro ağına sahip. Anlaşılması çok kolay ve istediğiniz her yere hem hesaplı
hem de hızlı bir şekilde ulaşabiliyorsunuz. Metroda otelime doğru yol alırken
birden metro durdu ve adamın biri içeri gelip kendi dilinde bir şeyler söyleyip
gitti tabi ki de ben hiç bir şey anlayamadım ne olduğunu bilmeksizin etrafa
bakınmaya başladım neyse ki yabancı olduğumu anlayan biri bana açıklama yaptı.
Kötü şans o anda beni buldu ve bir vatandaş kendini raylara atmış bu yüzden de
tüm seferler durdurulmuş. Bunu öğrenince metrodan ayrılıp kendime bir taksi
buldum ve kalacağım Eiffel Tower'a (Eyfel Kulesi) 5 dakika yürüme mesafesinde
ki otelime gittim. O gece otelime geç saatde ulaştım ilk işim dışarı çıkıp bir
şeyler yemek ve Eiffel Tower'a koşmak oldu. İhtişamlı kocaman paslı bir demir
yığınıyla karşı karşıya kaldım. Evet etkileyiciydi ama bu etki koskoca
Fransa'nın reklam yüzü olmasından mı yoksa bir simge haline gelmesinden mi
yoksa başka bir şeyden mi bilemedim :)
Ertesi
günlerde ise Paris'in ünlü turistik yerlerini tek tek gezmeye başladım. Paris’in
simgesi Eyfel Kulesi, Monalisa, III. Napoleon'un odası, Venus ve Milo heykeli,
Young Women portresi, The Winged Vigtory of Samothrace heykeli ve daha bir çok
ünlü yapıtı içinde barındıran gezmekle bitmeyen devasa müze Louvre Müzesi, ünlü
Notre Dame Katedrali, ihtişamlı III. Alexandre Köprüsü, yürüyüş için güzel bir
tercih olan River Seine nehri, magnet ve anahtarlık gibi turisttik eşyalara
simgesi olan ve Almanya Berlin'de de benzeri olan Zafer takı, Prenses Diana'nın öldüğü yer olan
Alma-Marceau Anıtı, Paris'i kuş bakışı görmek için birebir bir mekana sahip
Sacred Heart Basilica of Montmartre ve ünlü markaları ile başınızı döndüren
dünyaca ünlü caddesi Champs-Elyses gibi
bir çok yeri zamanla gezme fırsatı buldum.
Paris'e
gidecek olanlar ya da gitmek isteyenler için ufak tavsiyelere gelecek olursam.
Hediyelik eşyaların satıldığı Sacred Heart Basilica of Montmartre giderken
bizim İstanbulda ki Mahmutpaşa'yı
andıran mağazalardan daha ucuza alabilirsiniz. Sizi Galatasaray , Hasan Şaş
yada İstanbul vs. My friend my friend (arkadaşım arkadaşım) diye kandırıp
dilenmeye çalışan genelde siyahi arkadaşlardan uzak durun :). Ulaşım için
metroyu kullanın hem ucuz hem hızlı hem de istediğiniz her yere kolaylıkla
gidebilirsiniz. Paris'e gitmişken ünlü Fransız kahvaltısı (Kuruvasan , Çeşitli
reçeller, beyaz çikolata ve kahve)
yemeği unutmayın. Fransızların , Fransızca haricinde bilseler dahi başka bir
dil konuşmadıkları yada kaba olduklarına dahi önyargılarınızı yok edip gidin
çünkü aksine çok güzel İngilizce konuşan, yardımsever ve sempatik insanlar,
yardım istemeniz gerektiğinde yada adres sormanız gerektiğinde çekinmeyin.
Size
verebileceğim en güzel ve son tavsiye ise sizin için değerli olan ve onlayken
mutlu olabileceğiniz ileride de size güzel bir anı bırakabilecek birini bulup
birlikte bu muhteşem seyahate çıkın çünkü onlayken bu güzel seyahat diğer herşey
gibi daha da anlamlanacaktır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder